29 Ağustos 2011

AYLAK ADAM



Öncelikle kitap için konuya MÜKEMMEL diyerek başlamak istiyorum uzun zamandır böylesi akıcı ,değişik ve tam anlamıyla edebi diyeceğim bir kitap okumamıştım , sanırım kelime oyunları ile beynimi zorlayan kitapları seviyorum ben .

Kitaptaki baş karakter C. (yazar isim vermemiş C. demeyi yeterli görmüş) aileden kalan mirasla geçinen  ve aylak(kendi tabiriyle )  28 yaşında  bir adamdır . C. sürekli  kendisi gibi olduğunu düşündüğü B. adlı aşık olacağı kadını sokaklarda aramaktadır örneğin sürekli aynı pastahaneye gidip aynı masaya oturup ruh haline göre insanları seçer  mesela sağ taraftan gelecek üçüncü kadın B. olucak gibi. 

Hikaye bir kadını arama gibi görünsede yazar  C. için o kadar değişik ve ilginç bir karakter oluşturmuş ki hikayeden çok C. nin karakteri düşünceleri ve psikolojisi okuyanı etki altına alıyor. Sıradanlığa ,toplum baskısına ,aile ilişkilerine ,aile baskısına , gevezeliğe karşı bir adamdır C.  Sürekli gittiği lokantada garsonun kendisine gülümsemesine yada arkasından güle güle demesine, sevgilisini öperken kızın odanın kapısını kitlemesine yada perdeyi  kapatmasına ,aynı kalıpla söylenen sözlere ve onlara verilen aynı cevaplara  açıkcası aslında normal sayılan herşeye karşı bir adam C. . Aslında insan okudukça kimi yerde kendini buluyor C.de ama malesef gerçek hayat bize C. olma şansı vermiyor. 

C. anlatması zor bir karakter bu yüzden kitaptan bir kaç alıntı yaptım bakın C. bize olayları nasıl yorumluyor.



"O sabah kahveci çayını ona sormadan getirdi. Demek müşteri olmak için altı gün yetiyordu. Yemek yediği lokantalarda garson, "-Ali Bey'in çorbası!" "-Ver Ahmet Bey'in bayıldısını." diye bağırdıkça şaşardı. İnsanları hep aynı yere çeken neydi? Kahveciye kızdı. Onda müşteri olacak surat var mıydı? Bir daha buraya gelmeyecekti."


"Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının 'Aman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne karşılık kim bilir kaç erkek 'Üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır,' diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum?"


''Tutamak sorunu dedim . 
İnsanın bir tutamağı olmalı. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bişey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına.  Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi,en yüksek olduğuna inanır.  Gülünçlüğünü farketmez.  Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım.  Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı.  Herkesin, "-Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur," demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!"




YENİ KİTAPLARIM


Bunlar okumak için ödünç alınanlar , aralarından Yusuf Atılgan dan Aylak Adam okundu ikinci olarak Cengiz Aytmatov dan Cemile yi okumayı düşünüyorum uzun yıllar önce okudum fakat hep tekrar okumak istediğim bir kitaptı.


Bunlarda D&R dan yaptığım alışverişte aldıklarım Semerkantı yaklaşık 10 gün önce aldım ve okuyorum şuanda yarısındayım. Zahir ve Babilin Köpeklerinide dün aldım aslında kitap almak için girmemiştim ama 4 tl lik  kitaplara şöle bir bakayım derken bunları alıp çıktım :)

18 Ağustos 2011

KELEBEK


Henri Charriere (Kelebek) işlemediği bir suçtan Fransız Guyanasın da ( sömürgesi) müebbet kürek cezasına çarptırılır . Kelebeğin öyküsü bu şekilde başlar ve tamı tamına 13 yıl sürer , bu 13 yıl içerisinde sayısız kez kaçma girişiminde bulunur Kelebek ve  hiç bi zaman inancını kaybetmez . Özgür olduğunda savcı dan alacağı öç onu her zaman ayakta tutar ve hayata bağlanmasını sağlar. 

Fransız Guyanası Güney Amerikada yer alır ve Fransız hükümdarı Napolyon tarafından ''suçlulara ancak onlardan daha kötü insanlar nezaret edebilir mantığıyla kurulmuştur, bu bölgede Fransa ve İlgilterenin sömürge yerleri yer alır ve ülkelerinde cezalandırdıkları suçluları bir nevi tekrar iyi birer birey olmaları için bu sömürgelerdeki adalara sürgüne gönderirler. Burada ki hayat akla mantığa sığmayan şekilde ilerler ve bilmediğimiz bir dünyanın kapıları açılır . Örneğin mahkumlar arasında yaygın olan elindeki parayı minik bir tüpün içerisine koyup bunu bağırsaklarında taşımak , cüzzamlı dolu bir ada, kızılderilli kabilesi ile kısa dönemde olsa yaşanan özgür bir hayat, çok sıradan olan cinayetler , köpek balıklarına atılan mahkum cesetleri, sapkın cinsel ilişkiler , 3 metre kare hücrede(insan yiyen adıyla anılan) geçirilen yıllar ,hastalıklar,  intiharlar, deliler, katiller, hırsızlar ve sürekli kaçmayı düşünen bir Kelebek.

Eleştirmenin biri kitap için şöle demiş : ''Eğer Henri Charriere kitabında yaşadığını iddia ettiği olayları gerçekten yaşadıysa ona helal olsun,eğer yaşamadıysa da hayal gücüne helal olsun''. Bu görüşe katılmamak mümkün değil  eğer yazdıkları gerçekten doğruysa bence kendisine İnsanlık Yaşam Mücadele Ödülü veya Özgürlük Mücadelecisi v.s gibi bir ödül verilmeli. Kitabı okurken çoğu kez kendimi Kelebeğin yerine koymuş halde buldum ve   acaba ben olsam hayatta kalmak ve özgürlük için bu kadar savaşırmıydım sorusunu sordum .İşte bu yüzden çoğu insan için bir başucu kitabı Kelebek . 

10 Ağustos 2011

SHİDLERİN LİSTESİ ve ESARETİN BEDELİ


Shidlerin listesi daha önceden izlediğim fakat bazı ayrıntılarını unuttuğum bir filmdi . Genelde  izleyip çok sevdiğim bir filmi hiç bilmediğim yeni bir filme tercih ederim bu yüzden de beğendiğim filmleri 2-3 kez izlemişliğim vardır. Oskar Shidler 2.Dünya savaşı yıllarında Almanyada yaşayan zeki bir girişimcidir fakat parası yoktur, Almanyada zor durumda yaşayan ve hiçbir hakları olamayan Yahudilerle işbirliği yapar ve onlardan  elde ettiği para ile kurduğu fabrikada yine Yahudileri işçi olarak çalıştırır . Zamanla savaşın acımasızlığı ile ezilen Yahudiler için Shidlerin fabrikası bir kurtuluş yolu olur. Bu yüzden artık Shidlerle  Yahudiler arasında yeni bir bağ oluşur ve Shidler Yahudiler için elinden geleni yapmaya çalışır böylece  yeni bir fabrika kurmaya karar verir  , fabrikada çalışması için hazırlayacağı listeye giren yahudilerde yaşama hakkını kazananlar olacaklardır. İmdb de ilk on film içinde 7 sırada Shidlerin Listesi izlerken yaşananların gerçek olabileceğine inanamıyor insan tam bir insanlık dramı ..


Yine daha önceden izlediğim ve İmdb nin ilk sırasında yer alan bir film Esaretin Bedeli.   Andy işlemediği bir cinayet yüzünden hapis yatan bir mahkumdur karısı ve karısının sevgilisini öldürmekle suçlanarak müebbet hapse mahkum edilir . Film boyunca Andy nin hapishane yaşantısını izleriz fakat bizi hiç beklemediğimiz ve şaşırtacak bir son bekler....

 Her iki film için ayrıca söylenecek şey oyuncuların sergilediği müthiş performans ikiside harika ve tekrar tekrar izlenecek filmler.

04 Ağustos 2011

MARTİN EDEN

Martin Eden Jack London'un kendi hayatından kesitler içeren bir romanı yani yarı-otobiyografik bir eser.Jack London'un özellikle çocukluk döneminde geçirdiği yoksulluğu  Martin Eden'de  20'li yaşların başında yaşar.

Martin deniz işçiliği yapan ve okumayı seven bir gençtir bir gün kavga edenlerin arasında tesadüfen hayatını kurtardığı bir gencin evine davet edilir burada tanıştığı hayatını kurtardığı gencin kardeşi Ruth'a aşık olur. Ruth zengin bir aileye sahip ,edebiyat eğitimi almış burjuva kültürü ile yetişmiş biridir. Martin Ruth'un kendisini sevebilmesi için yapması gereken şeyin kendini geliştirmek olduğunu anlar ve daha çok okumaya başlar . Bu sırada Martin yazarak çok para kazanılacağını keşfeder ve böylece Ruth'la daha kolay evlenebileceğini düşünür. 

Ruth'da Martine karşı kayıtsız değildir . Ruth Martini çevresindeki bir çok erkekten daha farklı bulur ve Martini kendi elleriyle şekillendirebileceğini düşünür, fakat Ruth Martinin yazdıklarını beğenmez ve Martine yazmayı bırakıp herhangi bir işe girmesini ve asla büyük yazarlar gibi olamayacağını söyler . Martin ise yazdıklarından o kadar umutludur ki günde 5 saat uyuyarak bütün gününü okumaya ve yazmaya adar fakat bu dönemde Martin birde parasızlık ve açlıkla uğraşır .Yayınevlerine gönderdiği yazıların hepsi geri gelir umudunu tamamen kaybettiği bir gün Martin yayınevlerinden birinden bir mektup alır ve eseri sadece 5 dolara alabileceklerini bildirirler bu fiyat Martinin hesap ettiği ücretin çok çok altındadır bu dönem içerisinde yazmayı bırakmayı düşünen Martin eserlerinden birinin de 40 dolara satılmasıyla umutlanır ve uzun süre o 40 doların desteği ile yaşar .Devam eden  dönem içerisinde Martin'in eserleri tekrar çok az para getirir ve Ruth ta kendisinden ayrılır .

Olaylar daha sonra Martinin eserlerini satması ve çok büyük bir yazar olması ile devam eder fakat Martin için herşey artık çok anlamsızdır . Martin artık çok ünlü bir yazardır herkes Martini  akşam yemeğine davet etmek için çabalar Martin ise içinden hep ben bu eserleri yazarken çok açtım neden kimse beni o zaman yemeğe davet etmedi , neden eserlerimi tek tek geri çeviren yayınevleri şimdi benim için binlerce dolar ödüyor, ve neden Ruth şimdi bana geri döndü diye düşündü. Böylece Martin ile insanlar arasında derin bir uçurum açıldı ve Martin artık eskisi gibi bir insan değildir .

Kitap özellikle edebiyat severlerin bence okuması gereken bir eser. Yazar olma yolunda ilerleyen Martin Eden'in hikayesi yaşadığı zorluklar , okuyarak edindiği bilgilerle nasıl diğer insanlardan ayrıldığı onlarla arasındaki uçurumun nasıl açıldığı onun azmi ve geç gelen para ve şöhretin onun için hiçbir anlam taşımadığını ve tabiki Jack London 'un hayatından kesitleri okumak bana büyük zevk verdi. Martin Eden düşünen sorgulayan inandıklarının sonuna kadar arkasında duran ve bir gemi işçiliğinden kendini baştan yaratan çok farklı bir karakter.