08 Şubat 2016

MASUMLAR - BURHAN SÖNMEZ





















































                                                                                                                                                         Benim vatanım çocukluğumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da o büyüdü içimde...

Bu çarpıcı cümle ile başlıyor kitap. Yazarın yazma sırasına ve benimde buna uyarak Burhan Sönmez kitapları okuma sıram Kuzey , Masumlar ve İstanbul İstanbul . Burhan Sönmez 1965 Haymana doğumlu  benim doğduğum Polatlı ile  arası 30 - 40 km  bu yüzden Haymanadan çok fazla insan ya Polatlı'ya yerleşmiş ya da yazın Haymana kışında Polatlı'da yaşamaktadır. Kendisi de zaten ilk ve orta eğitimini Polatlıda almış , farklı yıllarda aynı lisede okumuşuz. Lise arkadaşlarımın hemen hepsi Haymanalı hatta bunlardan ikisinin dayısı olmaktadır Burhan Sönmez , demiştim ya benim için özel bir yazar diye. Sadece arkadaş dayısı olmasının ötesine geçmesi için kitaplarını okumam yetti İstanbul İstanbul da çok etkilenip kendisine hayranlığım artsa da onu en iyi anlatan kitap Masumlar çünkü kendisini gizlemeden en net anlattığı kitabı. Ben üç kitabında da kendi hayatını farklı karakterlerle anlattığını düşünüyordum imza günündeki söyleşide bunda haklı olduğumu anladım. Kendi hayatındaki acılar kitaplarında büyük yer tutuyor. Kuzey daha çok , farklı görünen bir zaman ve dünyada geçse de Masumlarda kendi hayatı ete kemiğe bürünüp çok net karşımıza çıkıyor.

Çocukluğumuz bize en uzak ve en özlediğimiz yıllardır hele ki ileri yaşlarda memleketimizden sürgünsek buram buram kokar burnumuza çocukluğumuz memleketimiz , dost yüzler tanıdık sokaklar. Çocuklukta dinlediğimiz masallar , sevdiklerimizin kokuları hep kulağımızda hep sızlayan burnumuzun ucundadır. Burhan Sönmezin yazarlık serüveninin temeli bence küçük bir köyde, uzak büyük şehirleri hayal ederek hikayeler dinleyerek geçirilen çocukluğudur.

Burhan Sönmez  2011 yılında bu kitapla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Edebiyat Ödülüne layık görülmüş. Kendisi bu ödülü en genç yaşta alan yazar imza gününde bunu söyleyip aslında kendisinin yazmaya geç başladığını ilk kitabı Kuzeyin 2009 da yani 44 yaşında yayınlandığını söyleyip genelde yaş ortalaması yüksek olan imza günündeki okurlara yazma konusunda umut vadetmişti :)

Burhan Sönmez yazarlığa giden yolda çok kitap okumanın kendisine çok fayda sağladığını hatta çocukken hem yolda yürüyüp hem kitap okuduğunu , çocukken dinlediği masallar ve hikayeler ise onun  hem kitaplarının temelini hemde hayal gücünün gelişmesinin en büyük mimarı olduğunu dile getirdi. Kitaplarının basılmadan önce muhakkak  annesine okuttuğunu  onun eleştirilerine çok önem verdiğini söylemişti.


Kalemi ve üslubuna hayran olduğum arkadaşlarıma önerirken  benim için Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk kadar edebi yazan çok güçlü bir kalem demişliğim , hatta dayanamayıp kitaplarının hepsini alıp bir arkadaşıma hediye etmişliğim var çünkü herkesin okuyup tanımasını istediğim bir yazar.

İyi Okumalar :)



İnsanlar nerede ölmek istiyorsa orası onların vatan duygusunun karşılığı olmalı...

Doğu'nun uzak şehirlerinden omuzlarında silah gibi taşıdıkları tırpanlarıyla gelip , kollarının, nefeslerinin ve efendilerinin merhametinden başka hiçbir şeye sığınmayan işçilerin çoğu tanrının onlardan umudu kestiğine inanan gariplerdir.....

Çaresizlik en büyük celladımızdı bu hayatta...

İnsan, tanrının ütopyasıymış. Bu yüzden tanrı oan kendş nefesini vermiş. Hayır , asıl ütopyayı tanrı değil insan var etmiş. Yaratılmak insanın kararı değil , ama nasıl yaşayacağına kendisi karar verebilirmiş. İnsanlığın anası olan ilk kadın bu yüzden yasak elmayı yemiş. Bu sayede düştüğü varlık alemi insanın ütopyasıymış.

Garip olan , hayat değil ölümdü ; doymayacağını bile bile önüne gelen her şeyi arzulardı..

Yokluğa yaklaşmadıkça , varlığın anlamına erişemeyiz...

Yavrularını arayan annenin tek gecesi , bir ömrün azabından daha uzundur....

Masumlar bazen günahkarların yükünü taşırdı....

Köydeki dünya ile şehirdeki dünyanın farkını yavaş yavaş öğrendi. Biri içe doğru , ötekiyse dışa doğru  genişlerdi..

Ardına bakmadan çekip gidenler , çocukluklarını  yüzüstü  bırakırlardı...

Herkesin kendine ait bir mutluluğu vardı köyde ,mutsuzluk sadece kente bağlananların ruhuna sinerdi. Acı ve hüzün başkaydı , onu bilirdik.

Fotoğrafçılar tanrıya özenerek insan sureti yaratır, ama onu kuru toprak gibi ruhsuz bırakır.

İnsan insanın en iyi sığınaydı.


05 Şubat 2016

İSTANBUL İSTANBUL - BURHAN SÖNMEZ












































































Burhan Sönmez benim için özel bir yazar. Varlığından uzun süredir haberim olan ilk kitabı Kuzeyle kendisini tanıyıp anlamaya başladığım ve saygı duyduğum Masumlarla geçmişimizde pek çok ortak nokta bulduğum  tanıştığımda ise bilgi birikimine doğallığına alçak gönüllülüğüne sıcaklığına  hayran kaldığım bir insan .

İstanbul İstanbul beni çok derinden etkiledi imza gününe gittiğimde kitabı henüz okumamıştım ve gelen çoğu insanın kitaptan çok etkilendim sözleri ile tam olarak neyi kastettiklerini anlamamıştım. Bir çok kitap okudum evet bir çoğundan etkilendim ama bu kitapta kalbim kahramanlarıyla birlikte attı acıyı onlarla bir hissettim onlar gibi soluğumu tuttum ve kitap bittiğinde hüzün tüm bedenimi ve ruhumu esir aldı. Kitap bittiğinde çala kalem yazdığım bir not :

Sanki içimdeki ne zaman oluştuğunu bilmediğim bazı kabuk tutmuş yaralar kanadı durmak bilmedi. Kitabı okuduktan sonra biliyorum bunlar körelmeye başlayan ve kendi hayatının etrafında pervane gibi döndüğünden göremediğim bilemediğim hayatların acısını ta içinde hissetmekti çok ağladım duygularım altüst oldu neden ağladığımı bilemedim insanlık ölüyor dedim insanlık....



'' Herkes İstanbul'un güzelliklerini anlatıyor  , kimse orada mutlu yaşamayı beceremiyordu. Belirsizlik , bencillik ve şiddet kentin güzelliğini örtüyordu. Kent , insanın dünyada aradığı güzelliğin ve bütünlüğün ifadesiydi. Tanrı çoktandır buna yetmiyordu.  İnsan kentte bir doğa örmeye gayret ediyor, o doğanın içinde kendini bulmak istiyordu . Tanrı da öyle yapmamış mıydı ? Kendi anlamını bulmak için yaratmamış mıydı ? Kendi anlamını bulmak için yaratmamış mıydı yeri, göğü ve insanı ? Çağlar geçti . İşler değişti. Kaos , Tanrı' yı dışarıya itmeye başladı. Dışarı itilmesi için bir içe gerek varsa , insan farkında olmadan yeni bir zaman kuruyordu. Melankoli de orada doğuyordu. İnsanın değil yeni zamana uyamayan tanrı'nın melankolisiydi bu. Onun Babil Kulesi'nden beri korktuğu şey gerçekleşiyordu.''
 
''Denizlerin ötesindeki bir kabilenin insanları , düşman tarafından kaçırılıp da pazarlarda esir olarak satılmasın diye çocuklarının yüzünü yaralar , kendi çocuklarını çirkinleştirirlermiş. Çocuklar böylece özgür kalırmış. Onların dilinde çirkinlik ile özgürlük aynı anlamda kullanılır, güzellik ile esaret aynı sözcükle ifade edilirmiş. İstanbullular da kentlerini yitirme korkusuyla yaşıyor , onun güzelliğini yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. yer üstünde ve yer altında acıya batıyor, kötülüğe sarılıyorlardı. Kenti çirkinleştirmeye özgürlük diyorlardı. Kötülüğün nihai amacının güzelliği parçalamak olduğunu görmüyorlardı. Ama İstanbul bunu seziyordu. İnsanların aptallığına karşı koyuyordu. Koca kent kendi başına direniyor , güzelliğini korumaya çalışıyordu.''

''Genç çocuklar bin bir hayal kuruyor ,okyanusun sisle kaplı sınırlarına yönelen gemiler gibi ileri atılıyor sonunda yelkenleri parçalanmış halde kıyıya vuruyorlardı. Bu kent ne zaman sevdi ki evlatlarını? Kime şefkat gösterdi ki? Böyle söylediğim bir gün oğlum , '' Baba '' demişti, '' bizim işimiz sevgi yaratmak değil , sevgiyi yaratmak. Bunun için çabalıyoruz.''

''İstanbullular, duvarlarına astıkları İstanbul tablolarını , her gün dolaştıkları sokaklardan  , yağmurlu çatılardan ve sahildeki çay bahçelerinden daha çok seviyorlardı. Rakı içiyor , efsane söylüyor, şiir okuyorlar, sonra duvarda asılı tablolara bakıp iç geçiriyorlardı. Başka bir kentte yaşadıklarını sanıyorlardı.''

''Bir kadının en büyük kötülüğü , daima sizden daha iyi olmasıdır.''

''Acı bedeni , korku ise ruhu esir alır ve insanlar bedenlerini kurtarmak için ruhlarını satarlar.''

''İnsan kendini ne kadar hazırlarsa hazırlasın , acıyı yaşadığı an zihni tutuluyordu. Acı nedeniyle zamanın akışı kesiliyor , gelecek duygusu yitiyordu. Gerçeklik yok oluyor , bütün evren, bedeninden ibaret hale geliyordu. Hep bu an kalacak , başka bir zamana geçilmeyecekti.... Ama neden şimdi , neden milyarlarca yıllık zaman içinde tam benim acı çektiğim zamandayız, diye düşünüyor, kendi kendime anlamsız sorular soruyordum.''

''İstanbul yeraltında yaşadığımız hücrelerle soluk alıyor , biz de göçüp gitmiş insanların kokusunu taşıyorduk. Zihnimizde eski kentlerin ve eski insanların kalıntısı vardı. Yükümüz ağırdı.Acı bu yüzden etimize şiddetle çarpıyordu.''

''İnsan iç geçirirken verdiği bir soluktan ibadettir.''

''Alay onun kutsal inancıdır kentte , kendisi gibi olmayanı küçümser.''

''Acının paylaşılmadığını aklınla bilmek başka , bedeninle öğrenmek başkaydı.''

''Bir kenti tanımak üç gün , bilmek ise üç kuşak alırmış. Tanımak ile bilmek arasındaki kalın surları aşmak zaman isterdi, anlık iş değildi.''

''Ayrılık , ümitlerin ötesinde bir şehirdir. Ne bir kuş , ne bir haber , ne de bir selam gelir.''


İyi Okumalar....