26 Kasım 2013

BENİM ADIM KIRMIZI - ORHAN PAMUK


Benim için lezzetli kitap diye bir şey var ve bu kitapta çok lezzetli hani sevdiğimiz bir yiyeceği yavaş yavaş mest olarak yeriz ya işte bende bu kitabı yavaş yavaş mest olarak okudum. Yalnız bu kitabı alalı baya oldu ve ben en az 3-4 kez yarım bıraktım çünkü hep aklımda başka kitaplar vardı ve yanlış zamanda başladım bu kitaba. Okumak için en doğru zaman kesinlikle kış mevsimi mümkünse kitaptaki gibi dışarıda kar yağsın yada puslu yağmurlu bir hava olsun. 

Kitap İstanbul'da ve karlı 9 günde geçiyor hani ben kitabın içine o kadar girdim ki 9 gün falan olduğunu arka kapaktaki yazıdan biliyorum geçen zamanın farkında bile değilim .

1591 yılı enişte efendinin padişah için yaptırdığı gizli bir kitap bu kitabı hazırlayan nakkaşlar ,enişte efendi ve onun güzel kızı Şeküre , enişte efendinin yeğeni Kara, Şekürenin oğulları Şevket ve Orhan  çevresinde geçiyor .Kitap ''Ben Ölüyüm'' adlı bölümle başlıyor  her bölümün anlatıcısı farklı  Şeytanı, Ölümü, Kırmızı Rengi,  Ağacı, Köpeği yani canlı cansız herşeyi dillendiriyor yazar.

Bunlar içinde en çarpıcısı da zaten ''Ben Ölüyüm'' ben bu bölümde  Orhan Pamuk'un neden iyi bir yazar olduğunu anladım çok çarpıcı cesur bir dili ayrıca farklı bir bakış açısı var kelimeleri insanın suratında bir tokat gibi patlıyor dilin cesurluğu kitaba ayrı bir lezzet katıyor sıradanlıktan çıkarıyor Cevdet Bey ve Oğulları kitabından sonra ben karşımda bambaşka bir Orhan Pamuk buldum bu sayede her kitabında da farklı bir yazara dönüşeceğini düşünüyorum bu da zaten onu büyük bir yazar yapmaya yeter.

Bir katil aranıyor aynı zamanda , nakkaşlar arasında işlenen bir cinayet şüpheli 3 nakkaş okurun bunu bulmasını da istiyor yazar ayrıca nakkaşhaneyi  ,nakkaşları , nakkaşın uslubu var mıdır ? Sorusunu o dönem nakkaşlarının nerden etkilendiklerini Venedik mi yoksa Acem nakkaşlarının izinden mi gitmeleri gerektiğini anlatıyor.

Yazar nakkaşların ağzından pek çok hikaye dillendirmiş ve bu kitap için çok araştırma yaptığı belli çünkü efsanelere çok fazla yer vermiş Firdevsi'nin Şehnamesi , Leyla ile Mecnun , Ferhat ile Şirin , kendi Oğlunu yanlışlıkla öldüren Rüstem sahneleri sıksık nakkaşlar tarafından resmediliyor ve bunlar üzerine onlarca hikaye anlatılıyor .

Kitabı okuyup bitirdiğim günün gecesi kitabı düşünürken son paragraf aklıma geldi ve çok güldüm Şeküre'nin ağzından biter kitap ve Şeküre hikayeyi bir gün yazar diye oğlum Orhan'a anlattım herşeyi der ve şöyle ekler .

'' Her zaman asabi, huysuz ve mutsuzdur ve sevmediklernie haksızlık etmekten hiç korkmaz . Bu yüzden Kara'yı olduğundan şaşkın, hayatlarımızı olduğundan zor , Şevket'i kötü ve beni olduğumdan güzel ve edepsiz anlatmışsa sakın inanmayın Orhan'a. Çünkü hikayesi güzel olsun da inanalım diye kıvırmayacağı yalan yoktur.

Bu Orhan acaba yazarımızın kendisimi.


''Nakış aklın sessizliği , gözün musikisidir.''

'' Bu gibi durumlarda , yani kalbimizin bir türlü çıarmak sitemediği acı sonucu , acımasız aklımız çıkarır çıkarmaz, bütün gövdemiz isyan eder ona.''

''Hepimize olur : Bazen mantıklı düşünüyorum diye haftalar , yıllar boyunca hayal kurduktan sonra, bir gün bir şey görürüz, bir yüz , bir elbise, mutlu bir insan ve biranda hayallerimizin gerçekleşmeyeceğini , mesela o kızı bize hiç vermeyeceklerini , mesela filanca mevkiye hiç getirilmeyeceğimizi anlayıveririz.''

''Biz , aynı kadına aşık iki erkek , o önde , farkına hiç mi hiç varmadığı ben arasında, İstanbul'un sokaklarında döne kıvrıla ine çıka ilerler, köpek sürülerinin savaşlarına ayrılmış ıssız sokaklardan, cinlerin beklediği yangın yerlerinden , kubbelerine meleklerin yaslanıp uyuyakaldığı camilerin avlularından , ruhlarla mırıl mırıl konuşan servi ağaçlarının yanı başından , hayaletlerin kaynaştığı karla kaplı mezarlıkların kenarlarından , adam gırtlaklayan haydutların az ötesinden , bitip tükenmez dükkanların , ahırların, tekkelerin , mumhanelerin, saraçların , duvarların arasından kardeş kardeş geçer gideren ben onu takip değil , taklit ettiğimi düşünüyorum.''

'' Bir süre sonra ağlamak yüreğimi yumuşatıp beni iyi bir insan yaptığı için ağladığımı farkettim.''

'' Bu sözleri sanki ağzıma bir başka gücün koyduğuna inanıyordum , ama tutamıyordum da kendimi. Budan sonra mutlu olma ve umut etmek için hiçbir yolum kalmamıştı. Yalnızca zeki ve alaycı olabilirdim ve her zaman eğlenceli bu iki sevimli cinin , zekanın ve alaycılığın arkasında , onlara hükmeden Şeytan'ın  bana sokulan varlığını hissediyordum.''