12 Kasım 2016

KUŞLAR YASINA GİDER - HASAN ALİ TOPTAŞ



Hasan Ali Toptaş yeni kitap çıkarmış kitabın kapağındaki fotoğraf o kadar tanıdık ki  hemen alıyorum bir tane .Biliyorum ki içerisindekiler yüreğimin bir yerlerine dokunacak .

Şaşırtıcı derece benzerlik Aziz ile oğlu arasındaki ilişki aynı babam ve dedem arasındaki gibi. Azizi yaşadıklarından dolayı bazen babama benzetsemde genel anlamda dedem. Babam ve dedem arasında değişik bir bağ vardı hep ,dedem çocukları arasında babama ayrı bir düşkündü yaşlılığının son demlerinde artık babam dedemin babası gibi olmuştu. Dedem sessizce dinlerdi oğlunu itiraz etmezdi fazla ama istediği birşeyde de babam onu kırmaz isteğini yerine getirirdi.

Birgün köye gitmek isteyen dedemi köyde kimsenin olmadığına havanın soğuk bahçedeki herşeyin kurumuş olduğuna inandıramamış geri döneceğini bile bile götürmüştü babam ve gitmeleriyle de dönmeleri bir olmuştu. Köyle ilçe arası kaç kez gidildi böyle bilinmez.Babam babaannemlede çok ilgilendi ama dedeme olan düşkünlüğü başkaydı.''Babalar ,alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır'' diyor sonra yazar biryerde anlıyorum nedenini.

''Allah günah yazmasın , ben de öyle yapıyorum zaten dedi annem usulca; elimden  ne gelir , her gece sabaha kadar anlatıyor. sabaha kadar isim sayıyorum.'' bu cümleyi okuyunca çok şaşırıyorum babaannemde aynıydı, geceleri yatağında durmadan kendi kendine konuşurdu isim sayardı hep. Çok erken yaşta anne ve babasını kaybetmiş kardeşleriyle ayrı düşmüş sevdiklerini kaybetmiş bir kadın geceleri anılarına sığınıp sevdiklerini sayardı işte tek tek.

Dedem hasta yatağında sırayla yüzümüze bakar kimimizle göz göze  gelince ağlardı bazen alakasız insanlara ağlar mesela onu ziyarete gelen mahalle bakkalına  ya da komşuya babamda sorardı '' iyide baba şimdi niye ağladın '' , omuz silkerdi dedem bende bilmiyorum derdi. Ölürsem yazık olacak  bana derdi 90 yaşında olduğunu bilmez gibi gülerdik biz torunlarıda.

Yazarın kitapta anlattığı gibi geçmiş olsuna gelenlerin bizde de bir süre sonra hastayı unutup kendi sağlık sıkıntıları ya da tarla tapan mevzularına başlaması üzerine  dedemde köşesinde çenesini sinirli sinirli titrete titrete etrafına bakardı. Gittiklerinde de arkalarından demediğini bırakmazdı.

Cebindeki telefon çaldığında onu çıkarmak için abartılı bi  şekilde diğer tarafına eğilenle ,konuşurken ellerini konuşmanın şiddetine göre hareket ettiren , yerde otururken konunun hararetine göre bir o ayağının bir öbür ayağının üzerine devrilen insanlar işte aynı benim memleketimin insanları gibi.

Dupduru Türkçeyle yazılmış babaya bir güzelleme Kuşlar Yasına Gider.İyi ki varsın Hasan Ali Toptaş sensiz bu toprakların edebiyatı susuz nefessiz kalırdı.


''Uzak tül ağartısına benzeyen incecik bir kaygı vardı bakışlarında, rüzgara kapılmış gibi, kımıldanıp duruyordu.

O sırada bu cümle , fazlasıyla anlam yüklediğimiz boş sözlerden biriymiş gibi geldi bana.

Yüzündeki durgunluğun etrafından da aşağıya doğru bir kucak sakal akıyordu.

Velhasıl acı biberdir el kapısı.

Kardeşi gözlerini devirip bir ona, bir eniştesine bakıyor ve arada bir gülecek gibi oluyordu ama yakışık almayacağı için , tutuyordu kendini.Tutarken şöyle bir sarsılıyordu hatta ve yüzünde yer bulamayan hareketler o vakit gidiyor , üst üste yığılarak , gözlerinin içinde yanıp sönüyordu.

Dünya gözyaşlarının içimdeydi artık , dünya bulanıktı, dünya ıslaktı ve dünya kalın uğultular eşiğinde,etrafa buğular saçarak , hafif hafif titriyordu.

Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam, kulağımızda çınlayan uzak bir motor sesiydi ve az evvel dediğim gibi , gitti mi gelmek bilmezdi bir türlü.