31 Mart 2022

DELİ İBRAM DİVANI - AHMET BÜKE

 


Değişik beklenmedik sonlu bir deniz hikayesi Deli İbram Divanı. Ahmet Büke'nin okuduğum ilk kitabı.

Okurken Osman'ı sık sık Yaşar Kemal'in İnce Memed'ine yer yer de Poyraz Musa'sına benzettim. 

Buram buram Ege havası aldıran , denizi dillendiren ,yunusun göz yaşını anlatan hisli bir hikaye Deli İbram Divanı.

"Zaman kesindir. Geri döndürülemez, tamir edilemez, her şeyden ve herkesten bağımsız halde sadece kendinde bir akışla dünyaya açar kendini"

"Osman gözünün gördüğü , ayağının dokunduğu her yere ait olduğunu ve bu sonsuz evin en içinde köklenerek yaşadığını hissetti . Toprağa ve denize, hayata ve ölüme aynı anda yakın olma; onlardan gelecek her şeye razı olma hissi damarlarında akıyordu. Evindeydi"

BİR GÜN TEKBAŞINA - VEDAT TÜRKALİ

 


Üniversite yıllarında devrimci hareket içindeyken polisten yediği iki tokattan sonra  hareketten kopan Kenan'ın bilinç akışı ile başlıyor kitap. Kenan devrimci düşünceye eğilimli ama yazarında sürekli vurguladığı üzere 40'lı yaşlarında ''küçük bir burjuvadır"

Tuzu kurudur Kenan'ın çok emek harcamadan arkasında arkadaşı Rasim'in desteği ile yaşamıştır hep.

Kenan'ın yolu bir gün Günsel ile kesişir ve  geride bıraktığı her şeyin Günsel'de yaşadığını görür. Günsel'in devrimci hareket içindeki yeri , cesareti , gençliği ile bencilce bir aşka kapılır Kenan.

Bu bencillik ile eşi Nermin , işi  ,hatta  kızı Zeynep bile anlamını yitirir onun için. Sıkı sıkıya bağlı olmadığı her şeyden kopar Kenan.

Günsel'in bilinç akışında  ise sürekli  Kenan'a olan aşkı , Kenan'ın karısı ve kızı , hareket içindeki görevini aşk için ikinci plana atması tedirginliği vardır.

Kenan ne yapsa hep kendini yalnız hisseder ne Günsel ile birlikte iken tam onunladır ne de tam olarak kendini hareketin içinde görür.

Vedat Türkali Kenan ve Günseli bilinç akışı ile anlatırken 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi Türkiye siyasi ve toplumsal hareketlerinin etkilediği hayatları da anlatır. Vedat Türkali devrimci bir yazardır bu kitabıyla bence en büyük eleştiriyi devrimci hareket ve CHP' ye yapmış. 

Yalnızlık , inançsızlık , kendiyle kavganın romanıdır bence Bir Gün Tek Başına. İnsanın inanacak bir tarafta olmaması da bir yalnızlık çeşididir.


"Ta içimden inanmasam bir yere varılacağına, nasıl duyardım bu tedirginliği iliklerime kadar ? Eski huysuzluğu , geçimsizliğin! Küsüşmediğin , bıkıp yüz çevirmediğin kim var , ne var "

"Bu kadar toplumcu böyle yeraltından başka nerde toplanabilir"

" Nerden, nasıl geleceğini bilmeden gelecek dehşetli güzel günlere inanıyordu"

"Karanlıkta bir yüze konuşmayı sevmem dedi. Hele senin yüzün hiç karanlıkta olmamalı"

"Bizde sürgün de öyledir , dedi, ne öldürürler , ne yemek verirler"

"Bu millet de benim gibi , harfleri tanıyor da daha birbirine vuramıyor" 

"Ödümüz patlıyor bizim yanlış arkadaştan, bizi kemiriveriyor çünkü, yapayalnız bırakıyor"

"İnsanlar niye böyle , hep yaslanacak birini arıyorlar? Sınıfa yaslanmasını bilmiyorlar da ondan"

"Konuştuk ya... Akşam söyledim ben her şeyi...Yoksa beni sarhoş mu sandın? Yalandı o...Sarhoş numarası yaptım sana... Konuşmak için iyi olur.. Dinleyen de saçmalıyor der nasıl olsa "

"Türkiye bu! Bütün güzel şeyler yeraltında"

"Peki kime inanacağız? dedi . Erkeğin devrimcisine de inanmadıktan sonra"

"İnsan hem devrimci olur, hem de yol arkadaşının onuruyla oynar, yalan söylerse ona!... Çok ters değil mi?...Pis bir şey. Devrimciliği , toplumun çirkefliklerinden arınma yolu diye biliyoruz "

"Devrimci , pratikte başardığı işle belli olur"

"Her çağda , koşullara göre yapılacak bir işi vardır devrimcinin. Beklemek olur mu boşu boşuna"

"Yıllar yılı gözler yollarda beklenen özgürlük , bir avuç çocuk bağırıp çağırdı diye bahçeye gelecek"

"Kökeninden senin yaran, doğuştan ;iyileşmez ki"

"Hangi yanda olduğunu bilmeyen bir ben varım!...Haklı değil Menderes, biliyorum. Bu çocuklar haklı mı? Bakıp duran halk mı haklı? Ben miyim haklı? Değilim biliyorum. Günsel de değil...Ama devinim içinde.. Haklılığa gidiyor belki de!...Tek başımayım, benim üstüme çöküyor bütün yanlışlar.... Nasıl direneyim? Ezer beni...Yirmi adım ötemde işte Günsel.. Bir atılışta varırım yanına... Nasıl varırım?..."

"Çıraydım , tutuşturdun beni, ağulu bir solukta üfleyip söndürdün şimdi de ; kara kara tütüyorum"

"Mutluluk da yorar insanı. Pırıl pırıl bir ırmakta yüzüyorsun, mutluluk dediğin bu. Bir kıyıda, bir dönemeçte arada bir ortaya çıkıveren pis bulanık akıntılardan uzaklaşacaksın , güçlü kulaçlar atman gerek. Sık sık oldu mu da yoruluyor insan. Timsahlar , su aygırları ,ağulu yılanlar var ırmakta. Ne çok düşmanı  var mutluluğun"



16 Şubat 2022

UCUNDA ÖLÜM VAR - KEMAL VAROL

 


Beş , altı belki yedi kez başlanıp yarım bırakılan bir kitap ve nihayet Ocak ayında bitirdim. Hikaye çok güzel Ağıtçı Kadın yıllar önce onu bırakıp giden Heves Ali'yi bulmak için yollara düşer. Sürekli kendime Heves Ali ne güzel isim  , Ağıtçı kadının hevesini kursağında bırakan Ali dedim.

Ağıtçı kadın üç telli bağlamasını çalarak ona ''Bir Ay Doğar İlk Akşamdan Geceden'' diyen Heves Ali'yi şehir şehir arar.

Hikaye çok güzel fakat yazar biraz fazla uzatmış konuyu sıkıldığım yerler oldu inatla bitirmek istememin sebebi Aşıklar Bayramı kitabını okumak istememdendir. Aşıklar Bayramı sanırım Heves Ali'nin hikayesi.

Sıkılmama rağmen o kadar çok cümlenin altını çizdim ki.....


'' Dünya ölümlü , gün akşamlıydı''

''Oysa bir ölüye bakarken onların ölüsünü görmem ben. Yerde upuzun yatan mevtanın yerinde yatanın ben olduğumu düşünürüm. Yıllar önce bir aşktan ölen, hayata bir ölü olarak saldıkları beni görürüm''

''Ah, herkesin ömrünü hikaye ederken kendi ömrüne bir cümle kuramamış ben! Uzanmış yatıyorsun kelimelerin arasında''

''Ağlayan ben değilim harfler ! Bak Heves Ali , elli yıl geçti üzerinden ama adındaki bütün harfler ağlıyor hala''

''Bazı aşklara soru sorulmazdı çünkü''

''Hem hangi insan neye ağladığını tam olarak bilebilir ki''

''Aşk biter ama hikayesi kalırdı geriye. Aşkın hikayesiyse kendisinden daha güzeldi. Kendimi bir hikayenin ağırlığıyla yollara vurdum. Başkalarına yaktığım ağıtlara sakladım içimi ''

''Harflerin kağıda düşenine değil yüreğe inenine inandım hep. Adında ' E ' harfi olanlar kötü olamaz , demiştim o vakitler. fakat onlar haklı çıktı . Sırtımı o narin ' E ' harfi gibi kamburlaştırıp gitti zaman ''

'' Fakat eni sonu herkes bilirdi ki dünya üzerinde bir aşıkların , bir de açların uykusu gelmezdi ''

''Acıkanın yanağından , susayanın dudağından belli olurdu. Acı çekenin kim olduğunu anlamak içinse gözlere bakmak yeterliydi ''

''Yaşlandıkça derdine doğru yürürdü insan''

'' Sonunda , Sivas'ta bir grup saz aşığına rast geldim. Adını sordum ama hiçbiri seni bilmedi. Bana söylediğin türküyü mırıldandım onlara. '' Hiç duymadık '' dediler. Gözlerini , saçlarını ,boyunu posunu anlattım uzun uzun. Başlarını çaresizce iki yana sallayıp ''Arguvan'a git '' dediler bana. '' Bir saz aşığı 
elli diyar gezse de önünde sonunda bir gün Arguvan' a gider"

"Yazmamı rüzgar aldı ama derdim olduğu gibi yerinde kaldı. Böcekler dağda değil içimde öttü . Güneş benim üzerimde doğup battı. Ölmedim. Ama yaşadığım da görülmedi dünya üzerinde "

"Dilimin üzerinde bir kelime geziyor elli yıldır ,alıp silen yok"


"Gittin.

"Geleceğim" dedin.

Yalan her ağızda güzel dururdu elbet, bilmedim.

Birinci yıl , bugün , dedim.

İkinci yıl , yarın , dedim.

Üçüncü yıl , baharın , dedim.

Dördüncü yıl , kışın , dedim.

Beşinci yıl , uzakta , dedim.

Altıncı yıl , bari bir rüyada görsem , dedim.

Yedinci yıl , artık gelmez , dedim " 

03 Aralık 2021

YEŞİL MÜREKKEP - OSMAN BALCIGİL

 


Kitabı okurken aklıma sık sık Tezer Özlü 'nün ''burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi '' cümlesi geldi.

225. sayfaya kadar genel olarak Sabahattin Ali'nin Almanya eğitimi ve aşkları konu edinmiş kitapta. Şıp sevdi biri olmasının bu kadar çok altı çizilmesi aslında biraz rahatsız etti beni. Hatta yazar için şu benzetme kullanılmış ''düğüne gider zurnaya, hamama gider kurnaya aşık olurdu'' 

Hıfzı Topuz'un Hava Kurşun Gibi Ağır kitabını okurken Nazım Hikmet'in aşk hayatı ile ilgili aynı hisleri duymuş olsam da sanırım Osman Balcıgil bu aşk konularından fazla bahsetmiş. Kitapta eşinin penceresinden ya da ağzından olaylar hiç aktarılmamış ve ondan bahsedilirken sadece güzel eşi Aliye denmekle yetinmiş yazar.

Sonra diyorum ki bu büyük yazarlar bu aşkları ve aşk acılarını yaşamasa nasıl çıkardı o güzelim satırlar ortaya..

''Bence şiir senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi....


''Seneler sürer her günüm
Yalnız gitmekten yorgunum
Zannetme ki sana dargınım
Ben gene sana vurgunum
Başkalarına gülsem de
Senden uzakta kalsam da
Sevmediğini bilsem de
Ben yine sana vurgunum''



Kitabın başlarında bahsedilse bile asıl 225. sayfadan sonra yazarın siyasi görüşlerinin eserleri üzerindeki etkileri görülüyor. Sabahattin Ali komünizm sevdalısı bir insan olsa da hiçbir zaman örgütlü bir yapının içine girmiyor. Hayat görüşü  ne kadar zararsız ve güzel olsa da sivri dili ve korkusuz yazıları yüzünden hayat görüşü karşısına hep zorluk çıkaracaktır yazarın.

''Dil, din ,ırk, cinsiyet ayrımı yapılmayan , kavgasız gürültüsüz , barış ve huzur içinde yaşanan bir dünyanın vatandaşı olmak istiyordu.

''Gönlünde yatan aslan tam olarak buydu''

''Diktatörlerden arınmış , kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı , eşit çalışmanın karşılığında eşit gelir elde edilen bir dünyada nefes almaktı genç yazarın hayali''

''Eğer böyleyse , Edirne'de öğretmenlik yaparken Türkleri çevredeki Yahudilerin üzerine saldırtan Nihal'le (Nihal Atsız) hala arkadaş olmaya devam edebilir miydi ''

''Kuşkusuz edemezdi''

Hitler'in , Mussolini'nin , Franco'nun yaptıklarının suç olduğu söylemeyen , tersine onların yaptıklarının kendi ülkesinde uygulanmasını isteyen biriyle aynı yolda nasıl yürüyebilir , aynı havayı nasıl teneffüs edebilir ki''


İşte Sabahattin Ali sadece düşünmekle kalmayıp hem romanlarında hem gazete yazılarında  hükümete ve yarım aydınlar dediği  sözde aydınlara  yüklenmiş bu yüzden dönem dönem hapis cezasına çarptırılmış. O hiçbir zaman susmamış kendi rahatını düşünmemiş hem lafla hem icraatla dünya görüşünü herkese duyurmuştur.


''Adımlarım hiç kimseninkine uymuyor. Herkes beni yolun ortasında bırakıveriyor... Yolun ortasında.. Herkes.... 

''Birisi ya da birilerinin önderliğinde kendini yok etmek, tüm benliğini bir davaya adamak aklının alabileceği bir iş değildi Sabahattin'in''

''Ne yönetilebilir ne de yönetilebilirdi Sabahattin''

''Yalnız bir sosyalistti, o kadar''

Nazım Hikmet bir mektubunda Sabahattin Ali'ye sen Orhan Kemal ve Kemal Tahir'den romancılıkta daha önde olacaksın der ve büyük ustanın dediği gibi de olur. 

Sabahattin Ali Aziz Nesin ile birlikte çıkardığı derginin basımında sürekli engellemeler yazıları yüzünden ara ara hapis yatmasından dolayı büyük maddi sıkıntı ve psikolojik çöküş içine girer. Komünizm propagandası yaptığı iddiası ile öğretmenlik görevinden de uzaklaştırılmıştır.

Bakması gereken bir ailesi olduğu ve bir kez daha hapishane ortamını kaldıramayacağı düşüncesi ile Bulgaristan sınırından kaçmayı planlar. Bu plan sırasında kendisine oyun oynanır ve öldürüldükten iki buçuk ay sonra cesedi bulunur. 

Sabahattin Ali kısacık hayatına dört roman, beş öykü ve onlarca şiir sığdırmış melankolik , dürüst ,aşık ve çokça çocuk bir insan olarak daha birçok eserler bırakacakken 2 Nisan 1948 yılında Kırklareli'nde kendini Bulgaristan sınırını geçirdi zannettiği ama ölümüne sebep olan isimlerden biri olan Ali Ertekin'e pusulayı verecek kadar insanlara güvenen çaresiz bırakılmış sahip çıkılmamış bir aydın olarak hayatını kaybeder.....

03 Kasım 2021

AH'LAR AĞACI - DİDEM MADAK

 



Didem Madak bence bu dünyadan sessiz sedasız acıları ile geçmiş bir şair. 13 yaşında annesini kanserden kaybetmiş aynı kader kendisini 41 yaşında hayatının baharında bulmuş. Ah'lar Ağacı kitabında 9 şahane şiiri var. Ahlar Ağacı, Siz Aşktan N'anlarsınız Bayım, Kalbimin En Doğusunda , Samson ve Dalila , Pollyanna'ya Son Mektup , Müsveddeler , Karınca Kumu, Ağlayan Kaya ve Paragraf Başı. Aşağıda şiirlerden altınız çizdiğim cümleler parça parça...


AH'LAR AĞACI

Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı'nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah.. dedim sonra
ah!


..........Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı'ya :
Olanlar oldu Tanrım 
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla.



............Kaybolmak istemiştim bir zamanlar 
Kapının arkasında yokum demiştim 
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
hayatın ortasında.



............Bir zamanlar kendimi 
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metre benim yokluğum ?


.........Bıçağın ucundaydı insanların hafızası 
''İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkûm olandır.''
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah'


..........Vasiyetimdir :
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o karanlıkta.

 ..........''Bir Arap şair şöyle demiş,
Savaşta yenilen halkına,
Ağlamayın , ağlamayın, acınız azalır! ''

...........Ah benim nergis kokulu cehaletim..
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH 'dan başka.
Bana yıllarca , bunca sözü boşa söylettin.
AH!

.........Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı'nın eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan 
Ah dedim sonra,
Ah!

İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.

SİZ AŞKTAN N'ANLARSINIZ BAYIM ?

........Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün 
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım.....


.........Ben acılarımın başını 
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.


.........Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara giderdin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım.


........Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!

KALBİMİN EN DOĞUSUNDA

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
İçimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy
Birkaç köy sular altında.
Kalbimin doğusu,
Her resme güneş çizen bir çocuktu.
Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
Kavrum ve çatlaktı dudaklarımın toprakları.
Ölümün ötesinde bir köy vardı
Orda , uzakta , kalbimin en doğusunda 
Şimdi bana yalnızca
Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı.

Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
Yorgundu oysa
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

.........Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.


............Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim,
Sözler vardı içimde işe yaramayan
Sözlerle konuştum karanlıkla...
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda 
Sözler...
Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan.

PARAGRAF BAŞI

Yalnız bırakma beni bu paragrafın başında
Bu boşluğu bir masal doldurmaz
Kanalizasyondan fırlar bir cadı
Başını engizisyon çarpar.
Ölürüz belki ikimiz de ucuz bir aşk romanının sonunda.
Patlamış mısıra benzerdi senin mısraların
Isınır ve patlardı
Beyaz çiçekler açardın sonunda
Bahar dallarının hatırına beni anla.


...............Susan kadınlar vardı
Ben susamamıştım
Ama herkes içmişti.
Belki de sen yoktun orada.



.......Yanağımın sıcağına göç ediyor kırlangıçlar
Beni anla.
Geçti ömrüm iklimden iklime 
Yuva yaptım kaç paket cigaranın bacasında
Yorgunum, kahvem çamur gibi
Batmaya da razıyım, artık beni anla
Yeter ki sen beni 
Hiç yazmayacağım bir romanın kollarına atma.


KARINCA KUMU

Yine gittin o karanlık odaya
Karanlık uykularına.
Sen hep gülerdin oysa , gülüverirdin
Bir bakardım eğilmiş su içiyor
Gamzelerinden kuşlar......




15 Ocak 2021

FLAMİNGOLAR PEMBEDİR - ASLI PERKER

 



İnstagramda severek takip ettiğim Nermin Mollaoğlu'nun sayfasında görmüştüm Flamingolar Pembedir kitabını. Sürekli aynı yazarlarla çoğalan bir kitaplığım var ve Nermin Hanımın etkilendiği bir kitap hemen dikkatimi çekti çünkü çok iyi bir okur kendisi aynı zamanda özel bir mesleği var.

İlk başlarda kitabı kalbim ağrıyarak okudum. Hikaye çok etkileyici başladı ilerleyen zamanlarda benim için kitabın dinamizmi düştü diyebilirim. Dönem dönem hikayeden koptum 6 yaşında anne babasını kaybeden küçük bir kız çocuğunun bu kadar durgun bir hayat yerine sanırım daha acıklı ve savrulan bir hayat süreceğini düşünerek okudum kitabı.

Aslı Perker'in Suffle kitabı da okunacaklar arasında , sanırım o kitaptan sonra Aslı Perker'in benim yazarım olup olmayacağına karar vereceğim.

İyi Okumalar..

Oysa ölenlerin bitki gibi toprağa dikildiğini ama hiçbir zaman dal vermediklerini , ruhlarının gökyüzüne çıktığını , oradan bizi seyrettiklerini , bizi koruduklarını ve onlara şarkı söylersek çok mutlu olduklarını biliyorum. Annem , dedem öldüğünde bunları bana anlatmıştı. Eğer o gün annemle babamın toprağa dikildiklerini söyleselerdi ben de örgü örmek yerine bir şarkı söylerdim. Ama kimse bana bir şey söylemedi.

Çünkü aslında daha iyi yaşamak hiçbir çocuğun umurunda değil. Tek istedikleri anne ve babalarıyla daha çok vakit geçirebilmek.

Konuşmamaya çok alışmış olmalıyım, kelimeler yalnızken bile dökülmüyor ağzımdan. 

OSMAN - AYFER TUNÇ


Osman , Ayfer Tunç'un 1992 yılında yazdığı Kapak Kızı ve 2010 da yazdığı Yeşil Peri Gecesi kitaplarının baş kahramanı Şebnem'in hayatının kesiştiği Osman'ın kitabıdır.

Osman'ın Şebnem'den önceki ve Şebnem ile birlikte değişen hayatını Osman'ın ağzından dinliyoruz bu sefer.

Osman iyi eğitimli , zevkli ,yakışıklı ve zengindir. Osman Nişantaşı harici bir yerde yaşamamış hayatında hiç  çalışmamış ve herkese güvenen bir insandır. Annesinin ölümü ile zaten gergin olan babası ile bağlarını biran önce kopararak kendine yeni bir hayat kurmuştur.

Osman'ın  yavaş yavaş yok oluşunun hikayesidir bu kitap.

Soluksuz iki günde okudum Osman'ı . Ayfer Tunç çok iyi bir hikaye birleştirici romanlarında ki karakterlerin hayatlarını birbirine geçirirken hiç sıkmıyor sayfalar su gibi akıyor.

Yıllar önce Şebnem'in hayatlarını etkilediği kişilerin  ağzından anlatılan Kapak Kızı kitabını Osman biter bitmez tekrar okumaya başladım.

Osman tek başına bağımsız bir roman ama okuduktan sonra zaten sonra koşa koşa Kapak Kızı ve Yeşil Peri Gecesini almaya gidersiniz.

Osman'ı okurken ara ara kitap ile ilgili yorumlara baktım bazıları Osman'ın salaklıklarına katlanamadıklarını yazmışlar. Osman'a benim  söyleyeceğim tek şey ''Osman dünya senin sandığın kadar temiz bir yer değil''

İyi Okumalar..

Aslında ölüleri sever babam . Ölü babasını, ölü abisini, ölü hocalarını dilinden düşürmez. Öldüğünden beri annemi çok sevdiğini söylüyor. Madem çok seviyordun yaşarken niye kan kusturdun?

Birlikte yemek yapmak , sofra kurmak evi ev yapıyormuş meğer. İçinde yemek yapılıp sofra kurulmuyorsa rengi soluk , eksik bir imgeymiş ev , boşlukmuş daha doğrusu , bilmiyormuşum ki , evimi ev sanıyormuşum.




 

19 Aralık 2020

EŞKİYA KUZA - OSMAN ŞAHİN

 



Yazarın okuduğum ilk , yazdığı son roman Eşkiya Kuza. Kızgın Toprak , Kibar Feyzo , Derman gibi filmler Osman Şahin öykülerinden filme çekilerek kendisine pek çok ödül kazandırmış. Osman Şahin Mersin doğumlu öğrenimini Diyarbakır Köy Enstitüsü ve daha sonra Ankara Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümünde tamamlamış.

Bir dönem Siverek'te öğretmenlik yapmış . Bu yüzden o toprakları ve yaşantısını çok iyi biliyor . İşte Eşkiya Kuza'da Siverek'te geçiyor. Aşiret yaşantısının coşkulu olduğu kadar kadını hiçe sayan yaşantısı ile başlıyor. Kuza'nın annesi Peruza aşiret geleneklerine ilk baş kaldıran uğradığı haksızlığa ilk karşı koyan kadınlardandır. 

İnce Memed gibi mecbur adamdır Kuza. O da eşkıyalığı seçmemiş zorlanmıştır. Kuza'yı  İnce Memed 'den ayıran Osman Şahin'in onu bir kahraman gibi göstermemesidir yanlışları ile Kuza o toprakların acı gerçeklerinin bir sonucudur.


İyi Okumalar...


Aşiretçilikte , ağalarla marabalar ''başlık parası'' dedikleri için karılarını asla boşayamazlardı. Kadınlarla erkekler için boşanma , dul kalma geleneği yoktu. Kadın dayak yemiş , baskı ve zulüm görmüşse , evini terk etmek zorunda kalmışsa , baba ocağına dönmüş sığınmışsa , ''Yaşlılar Heyeti'' onları karşısına alırlar ,sorgular, yargılarlar...… 
Yaşlılar Heyeti , sorguya çekecekleri erkekle kadını eşit görmedikleri için onları karşılarına almaz , yan yana oturtmazdı. Erkek dört adım önde minderin üstüne diz çekmiş olurdu . Kadın dört adım geride , hasırın üstüne oturur, yalnızca gözlerini açıkta bırakırdı....

Çırpınış içine girdim. Kadınların kocaları ölünce , nedense herkesin senin durumun hakkında soru sorma , konuşma , yorum yapma hakkı doğuyor. Bu hakkı onlara kim veriyor? Bunu hala anlayabilmiş değilim dedi.

Ezilmiş insanın dili yalana daha çabuk kayar.



27 Nisan 2020

24 TEMMUZ

 24 Temmuz sıradan başlayıp acı ile biten bir gündü. Ofisin kapısı açılıp eşimin kafasını gördüm ilk bu çok doğaldı geçerken uğramış olabilir , telefonuma ulaşamamış olablir vs. vs. beyin o an bunu doğal karşılıyor. Sonra arkadan arkadaşımın kafasını gördüm hayret o neden gelmiş diye saniyelik bir düşünce sandalyemden kalkıp ofis kapısına gelmem ve arka tarafda kayınvalidemi görmemle beynim hızlı bi şekilde oğluma bişey olduğu uyarısını vermesi. Soru dolu bakışlarımla tam hatırlamadığım diyaloglar ile eşimin ''baban'' dediğini duydum. Baban mı babam mı , senin baban mı diye sorarak doğru duyduğum gerçeği ötelemeye çalıştım. Sonrası ofiste sandalyede oturduğum karşımda bana acı dolu  gözlerle bakan insanların olması.Benim hala kabullenemeyip  eşime babamın hala hastahanede mi olduğu durumunun kötü mü olduğu ile ilgili sorularım ve  aynı anda babamı arayıp hoşcakal demeliyim düşüncesi sanki bir yolculuğa çıkıyor ve geri gelecek düşüncesi. Arkasından isyanım onunla günlerdir telefonda konuşmadığım gerçeği.......
 
Ben babaannem , dedem , halam ve diğer kayıplarımızda ölümün tam olarak ne olduğunu anlamamışım . 


 

07 Nisan 2020

SAHİLDE KAFKA - HARUKİ MURAKAMİ


Hikaye ilk 300 sayfada ilginç başlasada sonra baya sıktı ama sabrettim ve bitirdim. İyi ki okumuşum dediğim bir kitap değil gereksiz uzun. Doğa üstü olaylar çok ilgimi çekmez ben daha çok gerçeklik yaşanmışlık ve insan odaklı hikayeleri seviyorum.

Muhakkak bu yazarı ve kitaplarını seven çok ,  internette yorumlara baktım sorun bende mi diye ama yalnız değilmişim genel olarak havada kalan olaylar ve tuhaf biten sonlardan bahsedilmiş.

Kehanetler üzerine kurulmuş çok da ilginç olmayan gereksiz uzun bir kitap bu yazarı tekrar okuyacağımı sanmıyorum.

İyi Okumalar...